16 Ekim 2012 Salı

Paşa İliç

          Taraftar milletiyiz, işimiz isim biriktirmek. Bu uçsuz bucaksız deryada nasibine düşen isimleri en müstesna yerlerde, güzel hatıralarla muhafaza ederek saklarsın.

          Bizim nesil için konuşuyorum; bizim önümüzde bizden öncekilerin biriktirdiği Prekazi, Simoviç vardı mesela. Sonra Hagi, isim koleksiyonuna eklenen nadide bir parçadan öte, daha yeni yeni gözümüzü açtığımız dünyayı anlamaya çalışan taze dimağımızın, anlayabilmekte güçlük çektiği bir sihirbazdı. Çocukluk kahramanımızdı. Yine aynı dönemden Hakan, Arif, Bülent, Taffarel... İsimleri saymakla bitmez.

          Sonra artık bizden önce biriktirilmiş isimleri öğrenme zamanları geride kalmıştı. Bizim için büyümek, artık isimler biriktirebiliyor olmaktı.

          Sonuçsuz kalmaya mahkûm "yeni Hagi" bulma çabalarının da iyi şekilde anlattığı çaresizlik zamanlarıydı. Çocukken gözümüzü açtığımız G.Saray yerini, o eski şanlı günlerin hatıralarıyla ayakta kalmaya çalışan bir hasta adama bırakmıştı. Bugün bir tek futbolcuya ödeyebildiğimiz yıllık ücretlerin, bonservis bedeli olarak dahi yüksek geldiği yoksunluk zamanlarıydı. Bir umut besmeleyle açılan sezonlar, hep yeni yeni isimler ve hep yeni yeni hayâl kırıklıkları...

          Böyle bir zamanda yine, 2005 yazında, üzerine çok da hayâl kurmadığımız bir isim daha geldi: Sasa İliç. Numarasıyla değil belki ama, oynadığı bölge dolayısıyla "yeni Hagi" bulma çabalarının son perdesi olarak da değerlendiriliyordu.

          Ama bu sessiz sedasız gelen adam başka bir şey yaptı. Bir parantez açtı. "Yeni Hagi" olmadı, olamayacaktı da zaten, kimsenin olamayacağı gibi. İliç çok azının yapabildiğini yaparak, burada "İliç" olarak yer etti. İsimler koleksiyonunun, küçük ama önemli bir kısmında kendine yer açtı.

          Çok yetenekli değildi. En büyük yeteneği, neleri yapmaya yeteneği olduğunu bilmek, fazlasına yeltenmemekti. 3 kişiyi geçip topu doksana takmadı hiç mesela, ama o topu doksana takabileceklerin verdiklerinden çok daha fazlasını verdi, hem de aldıklarının çok daha azı karşılığında.

          Allah nasip ederse, bir gün G.Saray'ı benden dinleyecek çocuklar olduğunda, Hagi'den, Bülent'ten, Hakan'dan ve isimleri saymakla bitmez bir dolu G.Saray efsanesinden bahseden cümlelerin arasında Sasa İliç'in de cümleleri olacak.

          "İliç" diyeceğim, "Sessiz sedasız geldi. Oyundan henüz çıkmışken, sırtı sahaya, yüzü tribüne dönükken, gol olunca golü gole sevinenlerden anlamıştı. Bizim sevincimize sevinecek kadar buraya aidiyet duyabilmiş bir adamdı. 16 dakikayı parmaklarını ısırarak, bizim gibi beklemiş adamdı."

          Ve "bir yaz günü, geldiği gibi sessiz sedasız gitti Paşa İliç. Yerini, bırakın biriktirilmeyi, hatırlanmaya dahi değmeyecek bir isme, sonuçsuz kalmaya mahkûm bir "yeni Hagi" çabasına bıraktı."

          Unutulmadın Paşa, unutulmayacaksın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder