Olimpiyat kâbusuyla başlayan sezonun ilk maçı, İBB 2-0 mağlubiyet. Abdullah Yılmaz ve talimatlı yardımcısının imza attığı maç, Gaziantepspor 4-2 mağlubiyet. "Uyarının biraz daha koyusu" kavramıyla bizleri tanıştıran maç, Samsunspor maçı 4-2 galibiyet. Arena'daki efsane Beşiktaş maçı, 3-2 galibiyet. Kadıköy şokuyla başlayıp Hoca'nın "oynayın lan biraz" ile balans ayarı yaptığı derbi, 2-2 beraberlik. Süper Final'deki Trabzonspor deplasmanı 4-2 galibiyet ve Arena'daki, beklenen Trabzon'dan gelecek gol haberi gelmeyince şirazesi kayan, Beşiktaş maçı, 2-2 beraberlik.
Yukarıda sıraladığım 7 maçın bir ortak özelliği var; Galatasaray'ın kalesinde 2 veya daha fazla gol görmüş olması. Üst sınırı 3 gole çektiğimizde süzgecin bu tarafında kalan tek maç var, o da Abdullah Yılmaz imzalı 4-2'lik Gaziantepspor maçı.
Geçen sezon 41 resmi maçın 34'ünde 2'den az gol yiyen bir Galatasaray vardı yani. Ki bu 34 maçın 20'sinde hiç gol yemediğini zaten biliyoruz.
Geçen sezon 40 maçta 7 maç olan o "2 veya daha fazla gol yeme" oranı, bu sezon geride kalan 11 resmi maçta 6. Yani bu 6 maçta garanti galibiyet için 4 gol atmalısınız. Ki mevzubahis 6 maçta galibiyet sayısı 2.
İstatistiklerle daha fazla kafa yormaya gerek yok. Toplamı 10 yapan rakamları değişik şekillerde bir araya getirerek bu soruna çözüm üretmeye de gerek yok. Çünkü yapılan gölge presleri, yalandan savunmaları, kapılan toplarla yapılan laubali işleri, savunmanın göbeğinden verilen bir dolu gol pozisyonunu, gol bölgesine doğru top taşınmaktayken eli belinde rakibi "aa ne güzel top sürüyormuş çocuk" edasında izleyen defansif orta sahaları, 2-3 kişinin birden yediği basit çalımları, can sıkıcı özgüven patlamalarını açıklayabilecek bir 4-4-2 de yok, 3-5-2 de.
Dimyat'ın pirinci Dimyat'ın olsun, evdeki bulgur fena değildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder